Varlık hepimizin
sorguladığı ama nerden nasıl geldiği ve oluşumu hakkında sürekli düşünüldüğü
bir olgudur.. Çeşitli felfefi görüşler
varlık ve öz hakkında fikirler beyan etmişlerdir.. Kimileri varlık özden önce
gelir derken kimileri de öz varlıktan önce gelir demektedir. Gelin şimdi
bunları en genel tanımıyla açıklama getirelim. Sonra varlığı, higgs bozonu,
metaryalizm, madde ve ruh, satrenin varlık anlayışı ile karşılaştırıp bir
sonuca bağlayalım..
Meteryalizm
ve Varlık anlayışı
Materyalizm; varlık dünyasının, insan zihninden bağımsız olarak
varolan bir madde dünyası olduğunu savunan felsefi yaklaşımın adıdır.
Thales, Herakleitos, Demokritos gibi Antik Yunan düşünürleri maddeci idiler. Ama
madde ile bilgi arasındaki ilişkileri ilk inceleyen Aristoteles oldu. Ona göre madde, ancak şekil ile
varlığa gelebiliyordu ve bunu da sağlayan, onun içindeki öz idi.
Ortaçağ İslam
ve Hristiyan felsefelerinde madde, Tanrı'nın yarattığı bir şey; ama bizim varlık
dünyasının en büyük dayanağı idi. Madde, akıl ve ruh ile birleşerek çeşitli
şekiller alıyor ve böylece biliniyordu.
La Mettrie, ustası Descartes'tan fazla olarak, maddenin hem uzayda yer
kapladığını hem de hareket edebilme ve duyumlama yetenekleri olduğunu savunur.
Dolayısıyla bütün hayvanlar da duyar ve düşünür. Burada, ruhun da maddenin bir
parçası olduğu, organik hayatın da mekanik nitelikte çalıştığı anlatılıyor. 19.
yüzyıl Almanya'sında L. Feuerbach, L. Büchner gibi materyalistler insanı, içinde yaşadığı
maddî şartların bir ürünü olarak görmüşlerdir.Darwin, E. Haeckel gibi biyolojik materyalistler de canlı hayattaki
tüm gelişmeleri maddeci olarak açıklayan teoriler geliştirmişlerdir.
Marx ve Engels gibi
diyalektik materyalistlere göre de gerçek varlık dünyası ide değil, maddedir.
İnsanların sosyal, siyasal ve düşünsel yapıları ve düzenler de madde dünyasının
eseridir, insanın ruhu ve zihni de, madde dünyası tarafından şekillendirilir.
Varlık dünyasının ve gerçeklik düzeninin anlaşılmasında kademe
kademe döküm ve açıklamalar yapma metodu olan diyalektik, Herakleitos'tan beri, evrendeki oluşu kavramaya çalışan bir
metodolojidir. Herakleitos'ta evren ateşten gelir, Logos'un kurduğu düzene göre oluş meydana gelir ve geri ateşe
döner. Bu, hiç durmayan bir harekettir. Herakleitos, gerçekliğin zıtların birliğinden meydana
geldiğini, her şeyin zıtların çatışmasından doğduğunu anlatır. Platon'da da "idea"ların belli bir düzenle varlık
dünyasına yansıyıp, -maddenin bozulmasıyla- tekrar idealar alemine döndüğü
anlatılıyor. Hegel'de tinin (Geist) varlık dünyasını oluşturması
tez-antitez-sentez yöntemiyle olur. Her gerçekliğin içinde tez-antitez ve
sentez vardır. Değişimin kanunu budur. Marxist felsefede de madde mekanik
olarak değil diyalektik olarak hareket eder. Varlık dünyasının
tez-antitez-sentez şeklinde gelişmesi, tarihte ve toplum düzeninde de
geçerlidir. Madde, varlığı oluşturabilmek için diyalektik olarak hareket eder.
Hareket için düşünceye gerek yoktur; maddedeki niceliksel değişmeler niteliğe
de etki eder.
Şimdi bir de varlığı; jean paul Sartre’nin ifadesi ile ele alalım.
Kendinde Varlık – Kendisi İçin Varlık – Başkası İçin Varlık
Herhangi bir taş parçası, ne ise odur; onun
varlığı kendi içine kapanık, dopdolu ve kendisinden başka şey olmayan bir
varlıktır. Bu «kendinde - varlıktır»; taş, som ve dopdolu bir varlığa sahip
olduğu için taşın «içinden» söz edemeyiz. Taşın, şöyle ya da böyle olmak
«imkânı» da yoktur; ne ise daima odur. Oysa insan, varolduğunun bilincindedir;
insan sadece «kendinde» mevcut değildir, aynı zamanda «kendisi - için» de
mevcuttur; varlığı, bilincinde kendine dönmekte; kendi kendini görmekte ve
bilmektedir, Bundan ötürü, insana önceden verilmiş ve değişmeyen bir öz
(mahiyet, tabiat) yüklemek mümkün değildir. Sıkıntılı olduğumun farkına varmam,
bu durumun bilincine ulaşmam, kendim ile sıkıntım arasına bir uzaklık koymak;
onu bir nesne olarak görmek demektir. Bundan ötürü, «sıkıntılıyım» diyen ben
ile sadece sıkıntılı olan «ben» arasında fark vardır. Oysa, bilinçten başka
varlıkların temel özelliği, sadece, «ne ise o olması»dır. Buna karşılık Sartre,
insanı, «ne değilse odur, ne ise o değildir» diye tanımlar. «Kendisi -için
varlıksın temel özelliğini burada görür. Bilinç, bizi her zaman bir başkaya,
bir öteye doğru götürür. Bilincimizin hiç bir zaman kendi kendisiyle çakışma
halinde bulunmaması; «ne» isek olduğumuz «o» şeyden her zaman ayrılmamız ve
kaymamız, «hiçlik»tir. özgürlüğümüzün temeli de, kendisi-için varlığın bu
özelliğidir, özgürlük ve yönelişten başka şey olmayan bilinç, bir hiçlemedir.
«Hiçleme, bilincin kendinde-varlığı düşünerek kendini bu kendinde-varlıktan
sıyırmasıdır, kurtarmasıdır... Kendisi - için varlık, kendinde-varlığın
hiçlenmesi olarak ortaya çıkar.»
Yukarıda ki açıklamalar doğrultusunda Sartre özün varlıktan sonra
geldiğini, ancak insanın bilinçli varlık olarak bunu gerçekleştirdiğini
söylemektedir. Onun içinde varlık sadece vardır. Ona anlam katan bilinçli
varlık olarak insandır demektedir. Başka bir tanımla ‘Tanrı kendisini
varlıkların kendinde bulduğu öz ile bilmektedir.’ anlayışı mevcuttur.
Bütün bu felsefi
yaklaşımları bir kenara bırakıp bir de varlık nasıl oluşmuş madde nasıl meydana
gelmiş ? bir bilimsel buluşla bunu açıklayalım:
Önce Bunu açıklayabilmek
için standart modeli açıklamak gerekir.
Standart Model, gözlemlenen
maddeyi oluşturan, şimdiye dek bulunmuş temel
parçacıkları ve bunların etkileşmesinde önemli olan 3 temel kuvveti açıklayan kuramdır.
Sözü geçen 3 temel kuvvet: Elektromanyetik kuvvet, zayıf
nükleer kuvvet (elektro-zayıf
kuvvet) ve güçlü
nükleer kuvvettir.
Higgs bozonu teorik olarak temel parçacıklar ile
kütleli kuvvet taşıyıcılarının kütle kazanması için gerekli bir parçacıktır.
Kabaca tarif etmek gerekirse big bangten sonra ortaya Higgs alanı adı verilen bir enerji alanı
oluşmakta ve bu alanda ki higgs
parçacığı ve taşıdığı bilgi ile patlamda var olan nesneleri kendi kuvveti ile
bir araya getirmekte ve yıldızlar galaksiler ve uzay oluşmakta, uzaydaki
boşluklarında bu kümelenmelerden meydana gelmektedir. Ve dolayısıyla higgs
bozunu öyle bir enerji alanından geçerken kuvvet taşıyıcılarıyla iş birliği
yaparak enerji olan bir varlık maddeye dönüşebilmektedir..
Higgs bozunui
higgs alanı ve big bang hesaba katılıp, diğer felsefi yaklaşımları göz önünde
bulundurursak hangisinin varlık anlayışına uygun düştüğünü görelim.... .
Higs önce bir enerji alanı. Bunu Ruh olarak düşünürsek varlığın önce özden meydana geldiği kanısına sahip
olmaktayım. Bu da sanki, Thales, Herakleitos, Demokritos felsefi düşünürlerinin varlık anlıyışıyla bir benzerlik
söz konusudur. Parçacıkların kuvvet taşıyıcı özelliğinden dolayı da dialektik
materyalizm işin içinde kendisini göstermektedir ki biliyoruz ki bir elektrik
enerjisinde zıtların kuvveti ile akım oluşmakta..
Bütün kabaca bunları ele aldıktan
sonra burada SARTRENİN görüşünün sanki çürütülebilir olabileceğini düşünmekteyim.
SAYGILAR..
ASRİN ŞAHİN..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder